24 Ekim 2023 tarihli yazımda; “Kim Yeter Yahu Diyecek?” başlıklı yazımda, Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısının ardından, bu olayın bölgedeki ve Türkiye’deki olası etkilerini ele almıştım.
O yazımda şu ifadeleri kullanmıştım: “Birlikten güç doğar.” Bu atasözümüzü içselleştirmezsek, sadece İsrail’in topraklarını genişletmesine zemin hazırlamak bir yana , aynı zamanda da yüzlerce masum çocuğu toprağa vermek zorunda kalacağız. Ardından da “Kahrolsun İsrail!” diye haykırmakla yetineceğiz.
Oysa Siyonist zihniyet, Nil ile Fırat arasındaki toprakları kendi emellerine uygun şekilde şekillendiriyor ve adım adım bu hedefe yaklaşıyor. Unutmayalım, sonunda bu tehdit bizlere de sıçrayacak.
Bir yıl sonra geldiğimiz noktada ise, İsrail’in durmaya niyeti olmadığı açıkça ortada. Şu anda sadece Filistin’deki katliamlarla sınırlı kalmıyor, Lübnan’a da saldırıyor, Suriye’yi hedef alıyor. Siyonist zihniyet, bölgesel güç olarak büyümeye devam ediyor ve bir gün bizleri de hedef alacak. Belki de aşağıdaki dörtlükteki gibi, ya da daha büyük bir tehdit altında, ülkemizi kendi ideolojik ve stratejik hedeflerine uygun bir “kardeş” yapmaya çalışacaklar:
Bütün düşmanların hedefi belli beyler,
Recep Tayyip Erdoğan da bahane beyler.
Türkiye Cumhuriyetini İsrail’e,
Kardeş yapmaktır bunların derdi de beyler.
Recep Tayyip Erdoğan da bahane beyler.
Türkiye Cumhuriyetini İsrail’e,
Kardeş yapmaktır bunların derdi de beyler.
Bütün bu gelişmeler, ciddi bir uyanış gerektiriyor. Türkiye’nin her bir ferdinin, bu küresel tehdit karşısında nasıl bir tavır alması gerektiği üzerine derinlemesine düşünmesi gerekiyor. Meclis, bir kez daha bu amaçla harekete geçmiştir. İçteki hainlerden dıştaki düşmanlara kadar tüm tehditleri birleştirerek bu savaşı kazanmalıyız. Gözü dönmüş bu kâfiri, eninde sonunda biz Türk milleti olarak durduracağız, inşallah. Allah Teâlâ, nurunu da bu vesileyle tamamlayacaktır inşallah.
Siyonistlerin batıl bir ideali var ve bu ideal uğruna dünyayı ateşe veriyorlar. Arz-ı Mevud hedefiyle yanıp tutuşuyorlar ve bunu gerçekleştirmek için her türlü ahlaki ve insani kuralı çiğniyorlar. Ancak biz Müslümanların idealinin ne olduğunu bir kez daha sorgulamamız gerekiyor. Kızılelma mı? İlay-ı Kelimetullah mı? Veya başka bir büyük ideali mi hayata geçireceğiz? Önemli olan, bir idealimizin olmasıdır. Eğer bir ideali, bir hedefi yürekten benimsiyorsak, o zaman neler yapabileceğimizi görebiliriz.
Türk milleti olarak tarih boyunca büyük zaferlere imza attık. Bizler çağ açar, çağ kaparız. Şayet kafamıza koyduysak, her türlü engeli aşabiliriz. Bugün de aynı şekilde, birlik olursak, sadece dışarıdaki düşmanları değil, içimizdeki tüm kötülükleri de yenecek güce sahip oluruz. Bizim inancımız, gücümüz sadece Rahman’a ve Rahim’e dayalıdır. Her türlü batıl inançtan ve değerden arınmış bir millet olarak yalnızca doğru yolda ilerleriz:
Biz Türk’üz, çağ açar, çağ da kapatırız,
Kafamıza koydun mu, uçakta yaparız.
Boyun eğmedik, eğmeyeceğiz kahpeye,
Biz sadece Rahman’a, Rahim’e taparız.
Kafamıza koydun mu, uçakta yaparız.
Boyun eğmedik, eğmeyeceğiz kahpeye,
Biz sadece Rahman’a, Rahim’e taparız.
Siyonistlerin mallarını boykot edelim diyoruz, fakat bu boykot hangi malları kapsamalı? Çoğunun üzerinde “yerli üretim” yazıyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, yıllardır dışa bağımlı bir ekonomik düzen içinde yaşamamız. Siyasetçilerden medyaya, gazetelerden televizyonlara kadar birçok mecra, Türk milletini bu düzenle uyutuyor. İdeali olmayan bir nesil yetiştirildi. Bu neslin en büyük amacı, kısa yoldan zengin olmak, lüks içinde yaşamak oldu. Birçok kişi faizle para kazanıyor ve bu sisteme göz yumuyor. Oysa biz Müslüman bir milletiz; faize karşı durmalıyız.
Faiz ve sömürü düzeni, sadece dış düşmanlarımızı değil, içerideki ekonomi düzenini de çürütüyor. Ancak bizler, bu kirli düzenin içine çekilmeyecek kadar güçlü ve onurlu bir milletiz. Yeniden ayağa kalkmak, kendi gücümüzle kendi yolumuzu çizmek zamanıdır.
Türkiye’nin yeniden ayağa kalkma zamanı geldi de geçiyor. Ancak bu dirilişi, sadece dış tehditler karşısında değil, aynı zamanda içerdeki hainleri de göz önünde bulundurarak gerçekleştirmeliyiz. Son yıllarda bazı siyasetçilerin çelişkili açıklamaları, halkta soru işaretleri oluşturuyor. Ancak biz, Orhun Anıtları’ndaki kanunları ve büyük atalarımızın mirasını yeniden hatırlamalıyız. Bu değerler, bizi birbirimize kenetleyecek, güçlü kılacaktır.
Birlik ve beraberlik, milletin her kesimi tarafından benimsenmeli. 15 Temmuz gecesindeki direncimizi unutmamalıyız. O gece, bu milletin ne kadar güçlü olduğunu, dışarıdan gelen her türlü tehdide karşı ne denli birlik olabileceğimizi tüm dünyaya gösterdik. İyi biliyoruz ki; Peygamber duası üzerindeki bu millet, bir araya geldiğinde, toprağını koruyacak ve zilletin kökünü kazıyacaktır.
Peygamber duası üstünde bu milletin,
Bir olunca kökünü kazırız zilletin.
Yeter ki dilimiz ve dinimiz olsun bir,
Gece anladık kıymetini, hürriyetin.
Geleceğimizi kuracak nesil, teknoloji çılgınlığına kapılmadan, üreten bir nesil olmalı. Gençlerimizi, sadece tüketime dayalı değil, üretmeye dayalı bir eğitimle yetiştirmeliyiz. Tarımda ve sanayide dışa bağımlılığı sona erdirmeliyiz. Kendi kendimize yeten bir Türkiye, sadece ekonomik değil, kültürel anlamda da bağımsız bir ülke olacaktır. Kültürel değerlerimizi, köklerimizi unutmadan, geleceğe doğru sağlam adımlar atmalıyız.
Çocuklarımızın ve gençlerimizin Kızılelma idealine sahip olmaları için, devletin eliyle gerekli eğitim ve kültürel faaliyetlerin artırılması şarttır. Eğer bu ideal gençlerimizin ruhlarına kazandırılırsa, Türkiye’nin geleceği aydınlık olacaktır. Teknoloji ve bilgi çağına ayak uydurmak önemli, fakat bu, sadece dışarıdan gelen etkilerle değil, kendi millî değerlerimizle şekillendirilmeli.
Unutmayalım, bu bir Hilal-Haç savaşıdır. Bizim idealimiz belli: Kızılelma, İlay-ı Kelimetullah ve Büyük Türkiye. Hazır mıyız? O zaman, hep birlikte bu ideal uğrunda ilerleyeceğiz. Bu topraklar bize emanet ve bu emaneti korumak için birleşmeli, büyük hedeflere ulaşmalıyız.